30 Aralık 2016 Cuma

Recep İvedik,İçgüdüler ve Sonsuz Nimet:Teknoloji

 
Kendini toplumdan üstün gören entellektüel kesime her zaman acırım.Hepimizin farklı yollardan aynı istekleri bulunuyor.Üstün gören kesimin tek farkı hormonlarını ve duygularını saklamaları.Oysa ilkel adam bunun tersine bu konularda daha özgür,daharahat.Bu yüzden ben biraz kıskanıyorum galiba.Bazı konularda o adam gibi davranmak geliyor içimden.
 Açıkcası ben Recep İvedik serisinin rekorlar kırmasına şaşırmıyorum.Bunun ancak bir sebebi olabilir;bize eski yıllarda atalarımızı andırıyor ve onlar da tıpkı kahramanımız Recep gibi içindekilerini açığa vuruyordu.Hiçbir toplumsal veya dini kurala uymadan.




 İstekleri net ve basitti.İnsanları yakalayan komik olmasından çok bu yönüydü.Bu ülkede espri düzeyi yüksek ve çok daha kaliteli birçok film yapılmasına rağmen Recep İvedik serisinin rekorlar kırması tesadüf olamaz.Tek nedeni olmamakla birlikte beynimizin içinde bilgilerini sakladığımı ve binlerce yıl önce vahşi bir yaşam süren atalarımızın medeniyetten uzak davranışlarını yansıttı ve bundan dolayı içgüdüsel olarak beynimizin bir oyunu olarak bizlere çok samimi geldi.

Konuyu dağıtmayalım.Bununla beraber bazı entellektüel kesimler;farklı müzik,farklı kitap,farklı filmlere ilgi duyduğu için giriş,gelişme farklı oluyor ama sonuç tüm insanlık için aynı.

Herkes kendi ortamında,genlerini daha iyi genlerle birleştirip kendi genlerinin kusurlarını işlevsiz kılmak ve bir sonraki kuşağa aktarmak için yarış içinde.
Mesela sarışın ve beyaz tenli bir bayanı ele alalım.Bu bayan beyaz tenli ve sarışın olduğu için daha az güneş gören bölgelerde yaşamaya uygun.Tıpkı kutup ayıları da boz ayılardan farklı olarak düşük sıcaklıklarda üretilmeyen renk verici melanin adlı maddeyi üretimediklerinden dolayı uzun yıllar sonunda doğanın şartlarına göre(buzullarda avlamak veya avlanmak için de yardımı unutulmamalı) evrim geçirmiştir.Sarışın ve beyaz tenli bayanlar da buna benzer adaptasyonlar geçirmiştir.Bununla birlikte kendisinden daha esmer bir erkekle üreyip mükemmel insanı doğaya içgüdüsel olarak,kendisine ispat etmese de ister.Bu yüzden her zaman zıt kutuplar birbirini çekecektir.Basit yani,basitiz.

Oysa bilgili olan bir bireyin anlayışlı olması gerekir.Adı üstünde anlayışlı olmak,bir çok konudan anlamak ve doğal karşılamak.Cehalet nefreti,bilgelik sevgiyi doğurur.Anlam veremediğimiz her şey  önce kuşkuyu sonrasında nefreti getirir.

 Tabi şöyle bir şey de var;insanlar bilgilenip içgüdüsel olarak karşı tarafın üstüne basıp ezmeye,çağın gereklerine uygun olarak kas gücü yerine,farklı şekillerde üstün görme arzusu güdüyor,bu tür bir ihtiyaç duyuyor..Bunun evrim penceresinden bakıldığında tutarlı bir tez olması yadsınımaz.              
 İnsanoğlu kendini yüceltecek birtakım şeyler mutlaka bulacaktır.Bu tarih boyu böyle olmuş ve sonucunda destanlar,dinler,efsaneler yaratılagelmiş ve de sınıf farklılıkları oluşmuştur.İnsanoğlu farklılıklara daha fazla sosyal olabilmek için ihtiyaç duyar ve her birimiz aynı düşüncelere,görünüme,isteklere vb. sahip olsaydık dedikodu zincirlerini ve büyük kabileleri kurmamızın belki de imkanı olamayacaktı.Sosyal ve kompakt toplumlar olabilmek için bunlar gerekli.

 Bunlarla birlikte tarih boyu sosyal ve birlikte yaşayan insanın elinden sosyalliğini ,teknolojinin sunduğu sonsuz nimetler(!) ve sosyal medya alıyor ne yazık ki.Çağa ayak uydurmak bizler için zor,biraz yaş alanlar için imkansız ve belki de ilk insanı aramıza getirebilsek şimdi ki dünyayı cennet veya başka bir galaksi sanıp delirecek kadar farklı.Toplumun dışına çıkıp çağ dışı davranmak her baba yiğidin harcı değil.Aksi taktirde kimse toplumdan soyutlanacak kadar farklı olmak ve akabinde yalnızlaşmak istemez.Yine de insan bir gün tüm bu hayatını kolaylaştırıyor gibi görünen aslında zorlaştıran etmenleri atacak.Toplumdaki ahlak kuralları,abartılmış din,yasalar hayatı yeterince kısıtlamıyormuş gibi teknolojinin önlenemez gelişmesi insanları birbirinden uzaklaştırıyor ve en temel ihtiyaçlar karşılanamaz hale gelmeye başlıyor.Birbirimize uzaklaştık ve tahammül edemiyoruz kimseye.Böyle giderse insanoğlunun toplum oluşturarak başlayan macerası yapayalnız kalarak sona erebilir.
 Tüm bu esaret bizim eserimiz ve bir gün kentten köye kaçmak çok daha fazla  ve biraz da güç olacak.İnsan kibrini yenip;arabalarını,lüks eşyalarını,bin odalı saraylarını(!) ve kendini diğerlerinden üstün görmesine yardımcı bağımlılıklarını ve bağlılıklarını atabilirse...

 Sakın hayata anlam yüklemeye kalkmayın.Yapmanız gereken basit düşünüp,basit yaşamak...









16 Aralık 2016 Cuma

Anne Ben Ne Zaman Wolverine Olacağım?




Hiç böyle güçlere sahip olmayı hayal ettiniz mi? Süper kahraman olmak istediniz mi hiç? Wolverine gibi pençeleriniz ve iyileşme gücünüz olsa fena mı olurdu? Yada Superman gibi uçsanız,dünyanın en güçlü ve en hızlı varlıklarından birisi olsanız,duvarın arkasını görebilme yeteneğine sahip olsanız güzel olmaz mıydı?
Peki size bu gücü kazanabileceğinizi ama bazı fedakarlıklar yapmanız gerektiğini söylesem ne derdiniz? Olur,her türlü fedakarlığa açığım mı derdiniz yoksa teşekkürler,almayayım mı?

Size öyle bir teklifte bulunmayacağım ben,o filmlerdeki yada çizgi romanlarda gördüğünüz çılgın bilim adamlarından değilim maalesef. Ama kesinlikle bir şeyler feda etmeniz gerekirdi,ondan eminim. Dizilerde,filmlerde,çizgi romanlarda görürsünüz zaten. Bir süper kahraman kolay olunmuyor (!) Ya birtakım deneylere maruz kalacaksın kendi isteğinle,ya bir deney sahasına yanlışlıkla düşeceksin yada doğuştan gelen bir mutasyona sahip olacaksın.
Size şuan böyle deneyler yapılıyor,dikkat edin etrafınıza tarzı şeyler söyleyip komplo teorileri yazmayacağım tabiiki de.

Size bunlar arasında bildiğim bir şeyi anlatmak istiyorum. Eminim biyoloji dersi alan herkes biliyordur,doğa ananın bizlere verdiği veya sonrasında yapay yollarla ortaya çıkan gariplikleri tanımlarken bol bol kullanırız: "Mutasyon"

Mutasyonu bilimsel olarak tanımlamak gerekirse,bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona sahip organizmalara ise mutant diyoruz.
Ki mutant kelimesini zaten hepimiz biliyoruz. X-Men !!
Peki ya bu mutasyonu kim bulmuş,kim kullanmış,nereden çıkmış bu mutasyon?


Tarihsel olarak 'mutasyon' terimi 1901 yılında Hugo De Vries isimli bitkibilimci ve biyoloji uzmanı tarafından akşamsefası bitkileriyle yaptığı çaprazlamalar sonucu gözlemlediği varyasyonları açıklamak için kullanılmış.

Ben ilk olarak Profesor Xavier'ın kullanmasını beklerdim ama yanılmışım.

Peki gerçek hayatta mutantlar var mı?

Var desem?


Mesela bu çılgın adam. Tanımayanınız var mı? Ozzy Osbourne kendileri. Ozzy Osbourne'u dinlemediyseniz kesinlikle dinleyin,özellikle Lemmy ve Slash ile birlikte yaptıkları I Ain't No Nice Guy harikadır.Ama konumuz bu değil. Ozzy Osbourne aramızda var olan bir mutant. Peki sizce gücü ne olabilir? Sahneye çıkardığı civcivleri ezip,kanını içtikten sonra ölümsüzlük mü kazanıyor? Belki de süper dayanıklılık ve süper güç kazanıyordur?


Ne yazık ki,bunların hiçbiri Ozzy'nin süper gücü değil. Ama gerçekten etkileyici bir mutasyonu var Ozzy'nin. 



Ozzy yıllar yılı uyuşturucuyla geçirdi hayatını,Lemmy Kilmister ve Ozzy uyuşturucu piyasasının yüzde ellisini ellerinde tutuyordu tahminen. Ee tabi haliyle,bilim adamları bu nasıl mümkün olabilir,bu kadar uyuşturucuyla bu adam hala nasıl yaşayabilir dediler ve araştırmaya başladılar. Sonuç inanılmazdı. Gen dizilimindeki mutasyon sayesinde Ozzy alkole ve uyuşturucuya karşı dirençli bir şekilde yaşıyor ve bunun sayesinde hala aramızda.


Peki daha farklı mutasyonlar var mı?
Tabiki de var.

Maalesef tüm mutasyonlar Ozzy'nin sahip olduğu gibi hayatı kolaylaştırmıyor veya eğlenceli değil.
Mitoz ve mayoz bölünme sırasında kromozomların düzenli olarak ayrılamamasından dolayı oluşan kromozom sayısı birbirinden farklı hücreler kalıtsal sorunlara yol açıyor.

Bu durumun sonucunda da hepimizin bildiği sendromlar ortaya çıkıyor;
-Down Sendromu
-Kedi Miyavlaması Sendromu
-Patau Sendromu

Detaylı olarak anlatmasam da mutasyon ve mutant çok geniş kapsamlı bir konu kavramlar. Hepimiz bu konuya ilgi duyarız,çünkü gizemlidir,farklıdır. Peki ya bu konuda çalışmalar yapılıyor mu? Gerçekten mutasyonları dış etkenler sayesinde yapıp,istediğimiz süper askerleri elde edebilecek miyiz?

Bilmiyorum,şuan inanılmaz bir teknoloji evrimi gerçekleşiyor. Fiziksel evrimimizi gerçekleştirdik ve şuan zihinsel ve teknolojik evrimimizi gerçekleştirme aşamasındayız. Ve bir süre sonra doğanın işleyişine müdahale edip evrimi yapay yollarla hızlandırıp gerçekleştirebiliriz. Bunların hepsi şuan hayal olarak görünse de,evrenin genel işleyişine sadık kaldığımız sürece her şey gerçekleştirilebilir.

Belki de gün gelecek çocukların soruları şu şekilde olacak;

"Anne ben ne zaman Wolverine olacağım?"

15 Aralık 2016 Perşembe

Cehennemin Sahibi Kim?



Bu adamı tanıyor musunuz? Eminim hepiniz ismini duymuşsunuzdur. Bizlere ortaokulda ve lisede verilen tarih dersleri bu ismi duymamızı sağlamıştır. Fotoğraftaki kişi Martin Luther.

Almanya'nın Eisleben şehrinde doğan Martin Luther, keşiş,teolog,profesördür. Aynı zamanda Protestanlığın babası olarak görülen Martin Luther,Lutherciliğide yayan kişidir.

Peki nedir Martin Luther'i anlatmaya değer kılan?

Tarih dersi görmüş herkes hatırlar,bir Reform hareketi yaşanmıştır zamanında. 15. ve 17.yüzyıl Avrupa'sında yaşanan Reform,Katolik Kilisesi'ne karşı kitlesel ve dinsel bir başkaldırıdır.
Ve bu Reform hareketinin önderi Martin Luther'dir. Hristiyanlığın yeni ve üçüncü mezhebi olan Protestanlığın kurulmasını sağlamış,Katolik Kilise'sine karşı gelmiş ve özgür beyinlerin oluşmasını sağlamış kişi.
Peki Martin Luther neden Protestanlığı kurdu?

Martin Luther Roma'ya bir ziyaret yapar ve ziyareti sırasında gördükleri düşüncelerini tamamen değiştirir. Papa'nın Hristiyanları kandırdığını,adaletsiz ve haksız bir şekilde zevk ve sefa içinde,lüks bir şekilde yaşadığını görür. Bu durumdan sonra Hristiyanlığın amacına dönmesi gerektiğini düşünen Martin Luther,Roma Kilisesi yani Katolikliğe karşı yaşanacak büyük bir isyanın temelini atmış ve on yıl içinde kendisini ilk "Protestan" isyanının başında bulmuştur.


Martin Luther dinin yanı sıra eğitimde de laikliğin gelmesini istiyordu. Eğitimin yararlarını hararetle savunan Luther  "İyi okullar hayattaki tüm doğru davranışların çiçek açtığı bir ağaçtır ve ağaçların çürümesi durumunda dinde ve tüm sanat kollarında körelme kaçınılmazdır." sözü ile eğitimin ve okulların yaşamdaki aydınlanmanın en büyük yardımcılarından olduğunu belirtmiştir.
Peki başlıktaki cehennemin sahibi kim sorusu ile Martin Luther'in ne alakası var?

Belki birkaç yerde görmüşsünüzdür,yazılanlar ve anlatılanlara göre olay şöyle gerçekleşir.

Cennette parseller satılmaktadır,hepimiz biliyoruz. Hatta Haçlı Seferleri'nde insanları eğer ölürseniz cennette yeriniz hazır diye kandırıyorlar,para karşılığı cennetten arsa ticareti yapıyorlardı.Böylece papazlar ve kiliseler zenginleşiyordu.

Fakat herkes bu olaya kanmıyordu. Cennetten toprak alınması gibi bir durum olmayacağını,bunun çok büyük bir kandırmaca olduğunu belirten Martin Luther mahkemeye çıkartılmıştır.

Duruşma esnasında yargıçlara seslenen Martin Luther;

"İnsanları cehennemle korkutup,cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Cehennemi de satsanız ya?" dedi.

Yargıçlardan birisi;

"Cehennemi kim alır ki?" diye sordu.

Martin Luther;
"Ben alıyorum,parası neyse vereyim."dedi.
Bunun üzerine yargıçlar Cehennemi Martin Luther'e bedavaya verdiler.

Duruşma bittikten sonra Martin Luther kapının önüne çıktı ve binlerce kişilik kalabalığa seslendi:
"Cehennemi satın aldım,benimdir.Bundan sonra kimseyi cehenneme almayacağım,korkmayın."

Böylece halkın cehennem korkusu sona ermiş,kilise baskısından kurtulmuştu. Böylece halk özgür beyinlere sahip olmuş ve aydınlanmanın önü açılmıştı.