3 Şubat 2017 Cuma

Bilgisayar Biliminin ve Yapay Zekanın Babası:Alan Turing







Çoğunuz Turing testini duymuşsunuzdur. Hayır,hayır Tureng değil Turing.O Tureng sözlük programı,benim burada bahsettiğim Turing. Peki ya Alan Turing'i duydunuz mu? Neler yaptığını biliyor musunuz hiç? Bilmiyorsanız,gelin biraz Alan Turing'i tanıyalım. Biliyorsanız da,bir kez daha Alan Turing'i hatırlamış olun,bilgileri tazelemek güzeldir.


Alan Turing belki tarihteki efsane olmuş matematikçilerin içindeki en tanınmışlardan değil,ama çok büyük bir öneme sahiptir.Belki Turing olmasa,bildiğimiz bilgisayarr bilimi var olmamış olabilirdi.

Alan Turing,Turing Makinesi'nin geliştirilme aşamasında yenilikçi çalışmaları,şuan kullandığımız modern bilgisayarların çekirdeğinde yer alan algoritmalar ve algoritmik hesaplara yön gösterdi ve çok yardımcı oldu.Turing Makinesi'ni,çok amaçlı kullandığımız genel bilgisayarlar için sahneyi hazırlayan erken dönem çalışmalarından biri olarak kabul ediyoruz.

Alan Turing'in çalışmalarından daha fazla söz etmeden önce,biraz genel hayatına bakalım isterseniz.

Alan Turing,23 Haziran 1912'de,Londra'da doğdu. Babası Hint Sivil Hizmetleri'nde(ICS) çalışıyordu ve bu nedenle sık sık Britanya Hindistan'ı adı verilen,o dönemlerdeki Hindistan Kolonisi'nin bulunduğu bölgeye gidip geliyordu. Baba Turing,çocuklarının İngiltere'de kalmasını istedi.Böylece Alan ve kardeşi çocukluk dönemlerinin çoğunu İngiltere'de,askeriyeden emekli bir çiftin yanında geçirdiler.

Daha yaşı çok küçük olmasına rağmen Alan çok başarılı görünüyordu ve büyük bir akademik başarı vaat ediyordu.6 yaşındayken St.Michael's Gündüz Okulu'na başladı.Öğretmenleri Alan'ın çok parlak ve başarılı bir çocuk olduğunu fark ettiler ve onun büyük bir akademik başarı göstermesi için yardım etmeye,onu teşvik etmeye başladılar.

On dört yaşına geldiğinde,Dorset'te bulunan Sherborne Okulu'na başlar.Okula başlama tarihi,ne yazık ki 1926'da İngiltere'de yaşanan büyük greve denk gelir.Buna rağmen Turing,okulun ilk gününe yetişmeye azimlidir ve bisiklete atlayıp,100 km boyunca tek başına pedal çevirir.Gece bir handa kalır ve okulun ilk gününe yetişir.Sonrasında Turing,Cambridge Kings College'da yüksek öğrenim hayatına başlar. Üniversitedeki başarıları o kadar iyidir ki,henüz 22 yaşında Kings College'a akademik üye olarak seçilir.

 "Hesaplanabilir Sayılarda Karar Alma Sorununa Bir Uygulama",Turing'in üniversitede yazdığı çarpıcı makalelerden birisidir.Makalenin konusu,Kurt Gödel'in 1931 sonuçlarında bulunan kanıt ve hesaplama limitleridir.Makalede resmi ve basit kuramsal aygıtların,Gödel konseptindeki evrensel aritmetik tabanlı resmi dilin yerine geçeceği belirtiliyordu.

Bu yeni dil anlayışında,Turing Makinesi doğacaktı.





Alan Turing,aynı zamanda kod kırma konusunda da uzmandı.İngilizler ve müttefikleri İkinci Dünya Savaşı sırasında Turing'in becerilerinden yararlandılar.Polonyalılar,kod kırmak için bir yol bulmuşlardı fakat kullandıkları yöntemde bazı sorunlar vardı.Bunun sonucunda da,Almanlar kodlarının kırıldığını farkedebiliyorlar ve anında kodları değiştirebiliyorlardı.

Turing,kodların kırılmasında matematiğin çok önemli bir rol oynadığına inanıyordu ki bu çok doğru bir yaklaşımdı. Olasılık ve istatistiğin,kodlanmış mesajların şifresini çözmeye yardımcı olduğu fikriyle ilgili yazılar yazdı.Turing aynı zamanda Enigma rotorlarına da önem veriyordu.Nedeni ise enigma mesajlarını şifrelemek için önemli derecede kullanılmasıydı.

Çalışmaların sonunda Turing,Enigma ile yapılan tüm kodları kırmaya yarayan bir makine geliştirdi. Bu çalışmada tek başına değildi.Yanında kod kırmada uzman matematikçi Gordon Wellchman vardı.İkili,Enigma kodlarını başarılı bir şekilde kırmaya yarayan ve elektro-mekanik bir cihaz olan  Turing-Wellchman "Bombe" Makinesi'ni tasarladı.Ve sonuç olarak,Alman kodlarını kırmak için İngilizler'in önündeki engellerin çoğunu aşmasına yarayan bir makine ortaya çıktı.

İngilizler bundan sonra,Turing'ten Alman Deniz Kuvvetleri'nin Enigma'sının kodunu kırmasını istediler. Turing'in yardımı olmaksızın,İngilizler'in bu savaştan sıyrılma şansı çok azdı.

İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra Turing Londra'da yaşamaya ve çalışmaya devam etti.Zamanının önemli bir kısmını erken bilgisayar sistemleri üzerinde çalışmaya ayırdı.Özellikle,Otomatik Hesaplama Motoru'na zamanının çok önemli bir kısmını ayırıyor ve çok ilgi gösteriyordu.1940'ların ortalarında,depolanmış-program bilgisayarlarıyla ilgili bir makale yazdı ve bu makale zamanının çok ötesindeydi.

1940'lı yılların sonunda Manchester Üniversitesi Matematik Bölümü'nde okutman olarak çalışmaya başladı. 1949'da Bilgi İşlem Laboratuvarı Müdür Yardımcılığı görevine getirildi. Bu süre zarfında,şimdiye kadar tasarlanan ilk depolanmış program bilgisayarı olan Manchester Mark I'ın yazılımı üzerinde çalışmalar yaptı.

Turing'in hayatı çok büyük başarılarla geçmiş gibi görünse de Britanya'da çok zor bir yaşam geçiriyordu.1952 yılında eşcinsel davranışlar gösterdiği için hüküm giydi ve kimyasal kastrasyonla cezalandırıldı. Sonrasında 8 Haziran 1954'te,kahyası onu ölü buldu.Bir önceki gün ölmüştü. Ölüm sebebinin siyanür zehirlenmesi olduğu tespit edildi. Yatağının yanında yarım bir elma duruyordu ve siyanür zehirlenmesinde kullanılan aracın bu olduğu düşünüldü. En sevdiği hikaye olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'deki sahneyi baştan yarattığı ve intihar ettiği düşünüldü.

12 Haziran 1954'te Alan Turing'in bedeni yakıldı ve külleri babasının küllerinin olduğu yere bırakıldı.

Alan Turing'in en önemli yaratısı Turing Testi'ydi. Turing'in tasarladığı bu test bir taklit oyun olarak yürütülüyor. Bilgisayar ekranının bir tarafında sorduğu görevi,karşıdaki bilmediği ve gizemli muhattaplarıyla sohbet etmek olan bir insan yargıç oturuyor.Karşısında sohbet ettiği kişilerin biri  insan olmakla birlikte,biri de bilgisayardır. Ve hangisinin insan,hangisinin bilgisayar olduğu tahmin edilmeye çalışılır. Eğer karar verilemez veya hata yapılırsa,bilgisayar kazanmış olur. Ve böylece bilgisayarı insandan ayırt edemediğimiz,bir farkı olmayan bir şey olarak kabul etmemiz gerekir.

Tabiiki de,bu ihtimal göze korkutucu geliyor.Bilgisayarın bilincinin var olmasını düşünmek,yapay zeka çalışmalarının bu kadar ilerlemesi distopik hikayeleri de beraberinde getiriyor.Kim bilir gelecekte ne olacağını?

Alan Turing'e çok şey borçlu olduğumuz aşikar.Kraliçe II.Elizabeth 2013 yılında Alan Turing'e kraliyet affı bahşetti.Ama bunun ne önemi vardı ki?

Alan Turing'i konu alan,Benedict Cumberbatch'in Alan Turing'i canlandırdığı "The Imitation Game" isimli filmi izlemenizi tavsiye ederim aynı zamanda.

Alan Turing'in birkaç sözüyle bitirelim yazıyı.

"Eğer bir makinanın hatasız olması beklenirse,o makine aynı zamanda zeki olamaz."


"Bilim diferansiyel denklemdir,din ise sınır durumudur."
Kaynak: TotallyHistory


2 Şubat 2017 Perşembe

Akıllı Hans Etkisi-Bir At Masalı



1900'lerin başında,Alman William von Osten atı Hans'ı  "Zeki Hans" olarak kamuoyuna takdim etti. İddia ettiği şey  Hans'ın soruları ayaklarını yere vurarak cevapladığıydı.Sayılar ve alfabeyi kodlayarak cevap verdiğini iddia ediyordu William von Osten,tıpkı Mors alfabesi gibi.

Von Osten hayvanlar ve insanların zeka seviyelerinin eşit olduğuna inanıyordu. Bunu kanıtlamak için hayvanları eğitmeye başladı.Kediler,köpekler,ayılar ve daha nicelerine basit hesaplamalar yapmayı öğretmeye çalıştı. Fakat bu yeteneğe sahip olan tek hayvan Hans'tı.

Hans'ın yetenekleri sadece basit hesaplamalar yapmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda insanları adlandırabiliyor,zamanı tanımlayabiliyor ve müzikal aralıkları belirleyebiliyordu. Sonralarda,Hans karekök hesaplamaları gibi daha karmaşık işlemleri de yapabilir duruma geldi. Elbette Hans her zaman doğru cevaplar vermiyordu fakat doğru cevapların sıklığı bunun bir tesadüften öte olduğunu kanıtlıyor ve soruşturulmasını gerektiriyordu.


Hans bir sürü insan tarafından test edildi,hatta birisi Hans'ın 14 yaşındaki bir çocukla aynı zeka seviyesinde olduğunu iddia etti. Fakat Hans üzerinde yapılan ilk bilimsel test Profesör Carl Stumpf tarafından 1904 yılında yapıldı.

Stumpf, Hans'ın yeteneğinde bir hile veya aldatmaca olduğuna dair bir kanıt aradı fakat hiçbir şey bulamadı. Sonrasında da Stumpf Hans'ın gerçekten yetenekli olduğuna karar verdi.Bu bilimsel onayın ardından Hans halk arasında büyük sansasyon yarattı ve insanlar onun bu yeteneğini izlemek için akın etmeye başladılar.

Buna rağmen,diğer bilimadamları Hans konusuna hala şüpheyle yaklaşıyorlardı.

1907 yılında Oskar Pfungst,Carl Stumpf ile birlikte Hans'ı klasik bir psikoloji vakasında yeniden test etti. 13 bilimadamı "Hans Komisyonu" adı altında bir araya geldi ve araştırmalara başladılar.

Hans'ın bir yeteneği olduğu aşikardı ve psikologlar bu yeteneğin ne olduğunu bulabilmek için deneyler tasarlıyordu. Yaşanan olaya dair bir cevap bulmuşlardı fakat aldatmaca veya bir kandırmaca olduğuna dair ortada hiçbir kanıt yoktu.

Hans,büyük bir çadırın içinde izleyiciler ve başka dikkat dağıtıcı unsurların olmadığı bir alanda test edidi.
Testler aşağıdaki şekilde tasarlanmıştı:
-Şans faktörünü ortadan kaldırmak için çok sayıda soru soruldu.
-Hans'ın Bay Von Osten'dan herhangi bir etkileşim almasına karşın farklı kişiler tarafından sorular soruldu.
-Sorulan soruların cevapları bazen biliniyordu,bazen bilinmiyordu.
-Soru soranların Hans'a olan mesafeleri her soruda farklıydı.
-Bazı sorular sorulurken Hans etrafı göremeyecekti.

Ortaya çıkan sonuçlara göre,belirlenen ilk şey Hans'ın doğru cevap verebilmesi için soru soran kişiyle görsel bir temas kurması gerektiğiydi. Soru soran uzaklaştıkça,Hans'ın doğru cevap verme oranı da düşüyordu. Hans etrafı görmüyorken,doğru cevap verme oranı daha da azalmaya başladı.

Bulunan bir diğer önemli bulgu da,Hans'ın doğru cevap verebilmesi için soru soran kişinin sorunun cevabını bilmesi gerektiğiydi. Eğer soru soran kişi sorunun cevabını bilmiyorsa Hans'ta doğru cevap veremiyordu.

Hans ancak soruyu soran sorunun cevabını biliyorsa ve Hans o kişiyi görebiliyorsa doğru cevap verebiliyordu. Bu gerçek göz önüne alındığı zaman;Hans'ın gelişmiş bir zekaya sahip olmadığı,aslında cevap verirken soruyu soranın farkında olmadan verdiğini görsel ipuçlarından yararlandığı belirlendi.

Soruyu soranlar farkında olmadan ipuçları veriyordu. Hans doğru cevaba yaklaştığı zaman azalan ve artan tansiyon,değişen yüz ifadeleri,gerginlik ve diğer istem dışı hareketlerde oluşan değişimleri gözlemleyip,onlara tepki veriyordu. Ne zamanki bu hareketler yerini alkış ve kahkahalara bırakıyor,Hans doğru cevabı bulduğunu düşünüyor ve duruyordu.

Psikologlar bu olay sonrası bir şeyin farkına vardılar. Bir kişi veya canlının davranışı,soru soranın farkında olmadan verdiği ipuçlarından etkilenebiliyordu. Bu ipuçları Hans olayında yaşandığı gibi gerginlik,azalan ve artan tansiyonlar,kahkahalar,mimikler ve istem dışı hareketlerdi. Sonrasında bu etki "Clever Hans Effect"(Akıllı Hans Etkisi) olarak literatüre geçti.

Bu etki tüm etkileşimli durumlarda gözlemlenebiliyordu. Bu nedenle bilimsel testler,özellikle klinik araştırmalar "Double Blind"(ne araştırmacının,ne de deneğin gereken bilginin/yapılan tedavilerin farkında olmaması durumu) adında bir yöntem izlenerek yapılmaktadır.

"Double Blind" yöntemi uygulanmayan testlerin pozitif sonuçlar vermesinin nedeni;"Akıllı Hans Efekti"dir. Bu nedenle bu testlerin güvenilirliği tartışmalıdır.
Deneyi yapan kişilerin,bilinçsiz bir şekilde ipuçları vermesi,testlerin önyargılı olmasına neden olur. Etki,takdir edilmesi gereken önemli bir faktördür.

Kişisel Not:
"Akıllı Hans Efekti" bana kalırsa günümüzde bir sürü dolandırıcının ortaya çıkmasına neden olmuştur.Bunlardan birisi de falcılardır. Bundan sonra fal baktırmaya giderseniz,bu olayı unutmayın ve karşınızdaki kişinin asla bir kahve telvesinden sizin geleceğinizi ve yaşadığınız olayları bilmesi gibi bir yeteneğe sahip olduğunu düşünmeyin. Unutmayın,gelecek ve geçmiş bir kahve fincanından görülemez.

Kaynak:http://www.critical-thinking.org.uk/psychology/the-clever-hans-effect.php
by John Jackson,2005